8 Haziran 2011 Çarşamba

                       
                    MEHMET AKSOY

1939 yılında, şimdi Suriye sınırları içinde kalan Yayladağı’nın Kesap kasabasında doğan Mehmet Aksoy İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde Resim Bölümüne giriyor önce ve Şadi Çalık çok üstüne düşmüş heykel bölümüne geçmesi için.Heykel bölümünde Şadi Çalık atölyesinden mezun oluyor.

Kendisiyle aralık 2010 da gerçekleştirdiğimiz bu keyifli röportajda Mehmet Aksoy’un sanata yaklaşımını, etkilendiği olayları, heykel yapmaya olan bağlılığını ve şu anda üniversitelerde verilen eğitim hakkında konuştuk.

 “Edebiyat ve heykel arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz, ikisini nasıl bağdaştırıyorsunuz?” diye soruyoruz; şiirle, müzikle ve müzikteki melodiler ve ritimlerle ilişkiler kurduğunu, formlar üstüne düşen ışıkların müzik oluşturması gibi bir his verdiğini ve ışığın heykelde çok önemli olduğunu düşünüyor. Heykelin her bir yüzeyinde ve yapısında hissedildiğini düşünüyor.

“Eserlerinizde şahmeranı sıklıkla görüyoruz, bunun özel bir sebebi var mı?” diye sorduğumuzda öğreniyoruz ki; Mehmet Aksoy şahmeranla 1989 yılında ilgilenmeye başlıyor ve çocukluğunda hep şahmeranla ilgili hikayeler dinlemiş.Aya İrini’de düzenlenen 2.Bienale şahmeran içerikli heykelleriyle katılmış.

Kendisi bir dönem yurtdışına çıkmış ve buna istinaden “Yurtdışındaki eğitimle buradaki eğitim arasıda ne gibi farklar var?”diye soruyoruz: “Tabi ki farklar var.Özgürler yök’e bağlı değiller.Ezber ve dil bilme zorunluluğu koyuluyor burada diyor, bu durum hiç hoşuna gitmiyor
ve şöyle devam ediyor; “Dil bildiği için asistan ya da hoca oluyorlar ama böyle olmamalı.Önce kendini geliştirsin resim okuyorsa resimde, heykel okuyorsa heykelde sonra üzerine gider diğer konuların.” Yök’le beraber sanat eğitiminin düştüğünü düşünüyor.

“Bir insanın sanatsal üretim tepisi nasıl ortaya çıkar? Çocukluğunda ve geçmişindeki yaşanmışlıklarda saklı mıdır? Eğer öyleyse bunu forma dönüştürme becerisi nasıl kazanılır?” diye soruyoruz kendisine, yetenekle alakalı olduğunu ve genlerin etkisinin çok büyük olduğunu düşünüyor.Her insanda faklı müzik, resim, matematik gibi değişebilir diyor. “Kişiye özgü belli bir kalite ve seviye vardır.Formlar arası ilişkiler, estetik biçimler ve öz oluşturmak için bu kişiseldir.Ama bakıldığı zaman eseri yapan kişinin yansıması var mıdır, kendisiyle örtüşüyor mu böyle olmalı.Kişiliğin yansımasını çok önemli buluyor.Form duygusu mutlaka olmalı” diyor.

“Türkiye’deki diğer heykeltıraşlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye soruyoruz: “Türkiye’de heykel çok basit, kaliteli değil. Mekan yok, ışık düşünülmüyor, üçüncü boyut yok bunlar çok önemli.Bunlar olmadan heykel olmuyor, çok zayıf kalıyor.” dedi.

“Heykele ‘bitti’ demeye nasıl karar veriyorsunuz?” diye soruyoruz: “O an içimdeki ‘ben’ le iletişime geçiyorum, onun beğenisi çok önemli. Bence sanatçının kendiyle iletişime geçmesi çok önemli ama birçok sanatçı bunu yapmıyor ya da yapma ihtiyacı hissetmiyor.” diyerek açıkladı.

Mehmet Aksoy’ un bize bir heykeltıraş olarak vereceği tavsiyeler neler olur? Kendisi son derece çok samimi ve yol gösterici bir sanatçı olarak şunları söyledi: “Öykünmeyi geride bırakın bugüne gelin.Modern dünyanın verdiği şaşırtmacalara dikkat edin.Renk çok farklı bir dil.Resimde çok önemli, renklerle ilişki kurulmalı.Sorgulayın, yenilik yapın.Bugünün formu ve bugünün renk bilgisiyle ilişki kurun.Ama moda gibi düşünerek değil siz kendi modanızı resimde yaratın.Duygunuzu hiçbir zaman küçümsemeyin ve hiçbir şeyden korkmayın.Kendiniz – renkler – dünya ve tualinizle baş başa olun…” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder