7 Haziran 2011 Salı

        

             KEREM OZAN BAYRAKTAR – “Tinnitus”
                                     (Pg Art Galeri)

1984 doğumlu Kerem Ozan Bayraktar ikinci kişisel sergisi “Tinnitus” ile 5 Ekim – 7 Kasım 2010 Pg Art Galeride izleyicisiyle buluştu. Kendisiyle sergisinin devam ettiği ay içerisinde bizi kırmayıp yaptığımız röportajda kendisini yakından tanıma fırsatını yakaladık.

Marmara Üniversitesi Resim Bölümü mezunu olan ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümünde yüksek lisans eğitimine devam eden Kerem Ozan Bayraktar ilk kişisel sergisi “Yankı” da olduğu gibi yine sese özgü bir metafor olan tıp literatüründe “kulak çınlaması” anlamına gelen ve sadece tek kişi tarafından duyulan, aslında nedenlerinin gayet açık olduğu  rahatsızlığın kişide “biri beni anıyor” anlamında yarattığı  endişe ve gerçekliğin arzular tarafından şekillenmesine göndermede bulunuyor. Sanatçını fotoğrafları var olanın ortaya konduğu klasik fotoğraflardan ziyade kurgulanmış sahnelerin fiziksel kamera ile sanal kameranın kesişim ürünü. Çalışmalar gerek sahnelerin kompozisyonları, gerekse gösterge oyunları ile doğanın sözde muğlaklığıyla özdeşleştirilmiş, ötekini çökertme yolları arıyor.Ötekinin izini fragmanlar halinde sürüyor, ardından çalışmalar arasında tutarsızlıklar yaratarak onun yokluğunu işaret ediyor.Sergideki çalışmaların isimleri şöyleydi: “Aden, Sophie, Portre, Orman, Takip, Av, Bosnai, Ev, Yatak, Dalgıç ve Dalga”.

                                             "Av"

Kerem’le gerçekleştirdiğimiz bu kısa ama bir o kadar anlamlı söyleşide onun yaptığı çalışmalar, etkilendiği olaylar, izleyiciye anlatmaya ya da göstermeye çalıştığı kendi deyimiyle yarattığı imgeleri hakkında konuştuk.Özellikle “Av” isimli fotoğrafı hakkında konuşurken ve çalışmaları beraber gezerken şunları söyledi: “Kimsenin objektif bir bakışı yok ve her şeyi görmek istediğimiz gibi görürüz.Kurgulamaktan ve alegori yaratmaktan yanayım, alakasızlık oluşturmak gibi, birazda rüyaya benzetiyorum.Gerçekte olmayan şeyleri gösteriyorum.Boş bırakamıyorum, bir arzu nesnesi koyuyorum ve çekiyorum.” Fotoğraflarının birer imge olduğu ve fotoğraf olmadığı düşüncesinde “Kurguluyorum, fotoğraf gibi otomatik el üretimi değil daha dijital.” diyor.İzleyiciye bir fragman dizisi i ve kendinin oluşturduğu imgelerini izlettirirken, aynı zamanda bir muğlaklık yaratmaya ve ulaşılamayanın gizeminin izini sürmeye davet ediyor.

Video çekmeye ara vermiş nedenini şöyle açıkladı: “Çünkü son zamanlarda video çok popüler oldu kendimi geri çektim. Fotoğraf daha cazip geliyor.Kolaj mantığını seviyorum.Bilgisayar buna çok el verişli kompozit bir çalışmaya uygun ve bende bilgisayarla çok haşır neşirim.”

Serginin isminin “Tinnitus” olması ve kulak çınlaması anlamına gelmesi Kerem’in bu isim üzerinden sergi açması sürecinin nasıl geliştiğini şöyle açıkladı: “İnternetten sürekli hastalıklara bakarım, ilginç olan başka disiplinlerden isimler bulurum.Böyle bir listem var benim iki çalışmamda böyle isimler kullanmıştım.Biri “permafrost” bir coğrafya terimi, diğeri de “prostone” buda yine bir tıp terimi.Bu fikirde şöyle oldu, kulağım çınlıyordu “ne kadar abuk sadece ben duyuyorum” dedim kendi kendime.Doktora sordum o da bunu bir hastalık olduğu için açıkladı bana bu şekilde gelişti.”

İlk sergisinin adının “Yankı” olması yine sesle ilgili ve öğreniyoruz ki ilk sergisinden pek memnun değil,çünkü her şeyi sergilemek istemiş ve aceleye geldiğini düşünüyor.

Bize sergilerden ne anladığımızı ve nasıl anlamaya çalıştığımızı soruyor.Bizde onun neler anladığını, ne gibi beklentileri olduğunu ve anlayamadığı şeyler oluyor mu diye soruyoruz: “Ben çok beklentiyle gidiyorum sergilere, çok heyecanlanmak istiyorum.Sanatın çok fazla bir şeyler anlatmak zorunda olmadığını düşünüyorum önemli olan izleyicinin o işten ne anladığı ve ne hissettiği bence.” diyor.

İleri de neler yapmak istiyorsun diye soruyoruz: “Vurucu şeyler yapmak gerekiyor diye düşünüyorum.Aslında daha etkili çalışmalarımda var ama sergilemiyorum.Birilerinin birden yükselmesinden hoşlanmıyorum.Kendimi geri çekiyorum, ağırdan alıyorum.” diyor.

Sonlara doğru röportajın bitişine doğru: Fotoğraf çekimlerini İngiltere’de Hortlepool denilen ufak bir kasabada kullanılmayan bir magnezyum fabrikasında ve birkaç tanesini de İstanbul’da yaptığını öğreniyoruz.Kuzeyde İsveç ya da Norveç’de çekim yapmak istediğini, hatta burada bir okulda tekrar yüksek lisans yapmak istediğini; Edward Hopper, Gerhard Richter ve daha çok etkilendiği isimler olduğunu; şu anda sanatçı olmadığını.Sanatçı olmanın çok farklı, çok kült bir şey yaparak olunacağını; kendini hiçbir yere ait hissetmediğini, hep öteki olduğunu ve güvende olduğunu düşünmediğini öğreniyoruz.(Böyle hissediyor olması bana biraz deprsif bir yönü olduğunu hissettirdi.)

Böylece bu keyifli röportajı bitiriyoruz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder